Artık, yazılarıma özür dileyerek başlamak benim için adet oldu. Zira blog'a bir iki yazı yazdıktan sonra, aylarca uğramaz oldum. Öncellikle bunun için özür dilerim. Bunun bir çok sebebi (tembellik, eğlence, hayatın dertleri vs.) olması haricinde, gerçekten bir şeyler yazma ihtiyacı hissettiğimde yazan birisiyim. Yani sırf yazı yazmış olmak için bir şeyler yazamıyorum. Ayrıca, kararsızlıklarla, hayal kırıklığı ve üzüntü dolu son bir kaç ay geçirdim. Çok şükür şu anda iyi hissetmeme rağmen halen kafamda belli dertler var. Bu da karakterimin bir özelliği olsa gerek. Derdim olmadan yaşayamıyorum sanırım.
Bu aralar sürekli aklımda Dövüş Kulübü'nün efsane karakteri Tyler Durden var. Hatırlamayanlar için Brad Pitt'in canlandırdığı karizmatik, anarşist karakter. Durden'ın hayat felsefesi, yarattığı anarşizm ve yıkım, son bir kaç aydır yaşadıklarım sayesinde daha iyi anlamaya, Durden ile empati kurmaya başladım. Neden mi? Hikayeyi biraz başa saralım isterseniz.
Geçtiğimiz Haziran ayında Medya ve İletişim Sistemleri bölümünden mezun olmuştum. Hayatı boyunca Sinema Yönetmeni olmak isteyen biri olarak ne yapacağımı çok bilmiyordum. "Oha mezun olduktan sonra mı anladın?" bu gerçeği diyebilirsiniz. Doğru, haklısınız. Ama hayatın bazı şartları ve benim hatalarım ve ihmalkarlığım yüzünden böyle olduğunu söyleyebilirim. Uzun düşüncelerden sonra, askere gitmemin ve bu saçmalıktan bir an önce (Evet. Zorunlu Askerliği saçmalık olarak görüyorum. Bu da başka bir yazının konusu olsun) kurtulmamın daha iyi olacağını düşünüyordum. Ağustos celbine yetişemediğim için, Aralık celbine başvurmak üzere Ekim ayında askerlik şubesinin yolunu tuttum. Şube de başvurumu yaptıktan sonra, bazı sağlık sorunlarım yüzünden Gata'ya sevk edildim. Gata'da 1,5 hafta kadar uğraştıktan sonra, elverişlilik raporumu aldım. Ertesi gün işlemleri tamamlamak için şubeye gitmeye hazırlanıyordum ki, 2 arkadaşım (Alper ve Kürşat biraderlere selam olsun!) aklımı çeldi ve 2 yıl tecil ettirmeye karar verdim. Tabi bu tecil kararımda Gata'da gördüğüm hasta askerlerin durumu da etkili oldu diyebilirim. Aman TSK duymasın, mazallah insanları askerden soğutmaktan içeri atarlar, Gata'da ki insanların hali perişan. Çoğu psikolojik bunalımda ve bir an önce askerden kurtulmak istiyorlar. Neyse konumuza dönersek, tecil işlemlerine hallettim ve bir akrabamın inşaat şirketinde, muhasebe bölümünde işe başladım. "Ne muhasebe mi?" dediğinizi duyar gibiyim. Evet İletişim okuyan birinin böyle bir yerde işe başlaması, kulağınıza enteresan gelebilir. Peki ne bekliyordunuz ki? Önümde hazır bir teklif vardı ve benim bir an önce para kazanmam gerekiyordu. Bu yüzden mesleğim ile ilgili işlere hiç bulaş(a)madım. Gerçi ileride mesleğe dönmeye niyetliyim ya, bakalım hayat neler getirecek.
Durden meselesine gelecek olursak, aslında Durden'ın tam manası ile haklı olabileceğini hiç düşünmemiştim. Çalışmaya başladıktan sonra fark ettim ki, Kapitalizm denen canavarın şartları gerçekten çok ağır ve insanlar boşu boşuna "Devrimm!!" diye bağırmıyor. Şöyle düşünün, benim ki ofis işi olduğu için sabah 8.30-9.00 gibi mesaiye başlıyoruz ve akşam genelde patron gidene kadar işteyiz. Bu da akşam 6.30-7.00 gibi bir saat oluyor. Ve hafta da bunu 6 gün boyunca yapıyorsunuz. Eve akşam varmam 9.00 gibi bir saat oluyor ki, bir iki saat sonra zaten yatağa girmiş oluyorum. Ve insanlar kimi işte, bu saatten çok daha uzun bir süre çalışıyorlar. Dile kolay geldiğini biliyorum ama kazın ayağı hiçte öyle değil. Düşünsenize eve varıyorsunuz ve ne kendinize yeterince zaman ayırabiliyorsunuz, ne de sevdiğiniz insanlara. Güya kendiniz ve sevdiğiniz insanlar için çalışıyorsunuz ama iş yerinizi ve iş arkadaşlarınızı, ailenizden daha çok görüyorsunuz. Bu durumda sizce de bir problem yok mu? Bence çok ciddi bir problem var, çoğunluk buna itiraz etmese de veya farkında olmasa da gerçekten büyük bir problem var. Ve bu iğrenç düzenin içinde bir çok insan, ihtiyacı olduğu için çalışırken, kimisi de hiç kullanmayacağı şeyleri almak, tabiri caizse "daha fazlası" için çalışıyor. Bazı para konusunu aşmış kodamanlar ise, zevk için ve vakit öldürmek için çalışıyor. Tabi altında çalışan insanların bir hayatı olmadığını düşünerek bunu yapıyor. O kodamanlar için bir problem yok tabi. İstediği zaman işe gelebilir, istediği zaman evine gidebilir. İnsan ister istemez soruyor haliyle? Ne için çalışıyorsun ki? Doğru düzgün aileni göremiyorsun, kendine vakit ayıramıyorsun. Kazandığın para ise genelde temel ihtiyaçlarına gidiyor. Eee o zaman? Ne için? Sahip olduğumuz şeylerin bize sahip olması için mi çalışıyoruz, nedir yani? Sevmediğimiz işlerde çalışmamızın sebebi nedir? Muhasebe mi? Allah kahretsin, ben yönetmen olmak istiyordum arkadaş! Ama sistem bizi öyle güzel kandırdı ki... Durden boşuna söylememişti; "Televizyonla büyütüldük ve bir gün hepimizin milyoner, film yıldızı veya Rock Starı olacağımıza inandırıldık. Ama olmayacağız ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz ve çok ama çok kızgınız."
Maalesef bu aşağılık sistemin içinde bu duruma muhtacız. Ve daha fazla çalışmak zorundayız. Çünkü Kapitalist sistem içinde başarılı olmak istiyorsan, daha fazla çalışacaksın! Ayrıca sistemin içinde başarılı olmak zorundasın. Yoksa sistem seni yutar. Gerçi o başarıyı yakalayana kadar çoktan yutmuş olacak ya neyse. İki ucu boklu değnek yani :) Peki sistem bunca hengamenin içinde ruhsal durumunuza ne yapıyor? Kusura bakmayın ama ruhunuzun içine ediyor, onu parçalara ayırıyor. Ya çok acımasız oluyorsunuz, ya da hayata dair umudunuzu kaybediyorsunuz. İki seçeneği de yaşamayan küçük şanslı bir azınlık haricinde, herkes aşağı yukarı bu durumda. Bakalım Durden ne diyor bu konuda; "Hepimiz heba oluyoruz. Lanet olsun, bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor, ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıyor, gereksiz şeyler alıyoruz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir acımız yok, ne büyük savaşı ne de büyük buhranı yaşadık. Bizim savaşımızı ruhani bir savaş ve bunalımımız kendi hayatlarımız." Daha bu sözlerin üstüne ne denir ki? Tyler Durden haklıydı. Çözüm ne peki? Sosyalizm mi? Hayır değil. İşe yaramadığı defalarca ve çok acı bir şekilde kanıtlandı. Peki nedir? Şu an için bilmiyorum. Belki de insanlık olarak "Fight Club'da" ki gibi yeni bir başlangıca ihtiyacımız var, kim bilir...
Not: Filmi izlemeyen videoyu açmasın. Sonuna dair ciddi spoiler içerir.